Yazılan bir eser, istikbâle gönderilmiş bir mektup gibidir. Kiminle, nerede ve nasıl buluşacağı ilâhî bir kaderdir. Eser vardır, daha yazıldığı gün tozlu raflarda yerini almıştır. Yine eser vardır, asırlardır bir ırmak gibi akar da akar. İrfan ehlinin eserleri de onların gönülleri gibi sürekli diridir; ölmezler. Ölü gönüllere birer âb-ı hayat sunarlar. Yazdıkları satırlar, ruhsuz satırlar değildir. Sadırlara giren ve orada tasarrufta bulunan ilâhî bir nefha gibidir.
Mürşidlerin eseri denilince, sadece yazdıkları kitaplar anlaşılmamalıdır. Onların esas eseri, gergef gergef işledikleri gönüller ve yetiştirdikleri kâmil insanlardır. Bu mânâda Mûsâ Efendinin eserlerini sayıya sığdırmak zordur. O, “kâmil insan” yetiştirme noktasında Âlemlerin Efendisi’nden verâset almış bir sanatkârdır. Rahle-i tedrisinde bir çok Hak dostu yetişmiştir. O, bu mânâda da Yüce Mevlâsına yüzünün akıyla vâsıl olmuş bir “Mürşid-i mükemmil”dir.
Her devrin mürşidleri, bulundukları zamanın ihtiyacı ve insanlarının seviyesine yani anlayış ve kabiliyetlerine göre eserler yazmışlar ve nasihatlarda bulunmuşlardır. Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-, tasavvuf kültürünün felsefesinden ziyade, amelî yönünü hayata geçirici mahiyette eserler meydana getirmiştir. O, bir kitap yazmaktan ziyade, gördüğü bir eksikliğe dikkat çekmek ya da bir güzelliği hayata taşımak adına yazılar kaleme almış ve bu yazılar daha sonra kitap olarak derlenmiştir.
Her şeyde olduğu gibi burada da Mûsâ Efendi titizliği göze çarpmaktadır. O, tüm yazılarını büyük bir ihlas, huzur ve aşkla, hep abdestli olarak yazmışlardır. Nitekim, kendilerini cân u gönülden seven Azerbeycan milli şairi Mehmed Aslan Bey’le yapılan şu konuşma, onun bir yazıyı kaleme alırken taşıdığı hâlet-i rûhiyeyi en güzel şekilde ortaya koymaktadır:
“–Efendim, yazılarınızı “Altınoluk”ta sık sık okuyorum. Mevzû renkli, onu işleyen sevdâlı. Bunları nasıl yazıp yetiştirebiliyorsunuz? Akşamları mı yazıyorsunuz, seherleri mi? Eserlerinizin bolluğuna hayret ediyorum.”
“–Akşamları yazdığım oldu, gündüzleri yazdığım oldu. Kaleme aldığım mevzuun benim iç dünyamda pişmesine, yetişmesine bağlı. Yetişen (olgunlaşan) meyvenin dalından kopup düşmesi şüphesizdir.
Şunu da söyleyeyim ki, şimdiye kadar abdestsiz bir cümle bile yazmadım. Daha doğrusu, abdestsiz olduğum zaman fikirlerimi toparlayamam. Kalem sözüme bakmaz. Kağıt gözlerimde rengini yitirir…
“–Fakat ben kitaplarınızı, özellikle “İslâm Kahramanları”nı heyecanla okudum. Gelişigüzel bir söz gibi kabul etmeyin, bunları büyük yürekle, gençlik arzusuyla yazdığınızı düşündüm hep. İslâmî fikirlerinizden Azerbaycan Millî Televizyonu’nda yapım ve yönetimini benim üstlendiğim “Dereden Tepeden” programında bol bol istifâde etmekteyim.”
Mûsâ Efendi:
“–Bilhassa “İslâm Kahramanları” şimdiki gençlik için çok faydalı örneklerdir. Onları tanıdıkça genç nesil, kendisini tanır, geçmişine dönme fırsatı bulur. Bir yaşama, mücadele ideali, bundan sonra ortaya çıkar. Örneksiz hiçbir şey yoktur!”
“–Efendim, doğru söylüyorsunuz. Bugünün gençliği mazisinden, ulu dedelerinden uzaklaşıp kopmuş vaziyettedir. Ne yazık ki, buna üzülmek yerine, iftihar ederler böyle soysuz sopsuz kaldıklarına. Dedelerini okuyup, öğrenip bilmek yerine, o gayretli, kudretli insanları hakaretvârî şekilde itham etmeye bile kalkışıyorlar. Onlara dedelerini tanıtmak gerek. Ammâ kim öğretecek? Bu soydaşlık ve dindaşlık borcunun altına kim omuz verecek?!”
“–İnsan fıtratı öyle yaratılmıştır ki neyi okursa, onun te’siri altında kalır. Güzel insanların örnek hâllerini okuya okuya, onda müsbet kutba doğru bir meyillenme olur”[1].
Yazılarıyla ilgili bir seferinde de şöyle buyurmuşlardı:
“Yazabildiğim kadar yazdım. Kendimi zorlamadım. Yazık ki, gönlümün istediği şekilde bir şey husûle gelmedi. Rabbime ve O’nun severek halk ettiklerine karşı gönülden ve imkânım ölçüsünde hizmet etmeye çalıştım. Neye muvaffak olduysam, o da Allâh’ın lutf u inâyeti, Elhamdülillah!”[2]
***
Muhterem Üstâz, eserlerinde son derece sâde ve akıcı bir üslup kullanmıştır. Her seviyede insanın kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir seviye yakalamıştır. Cümlelerinde fesahat ve belağat zorlaması söz konusu değildir. Bu yönüyle eserleri, tabiîlikten hiçbir şey kaybetmemiş tatlı bir su ırmağı gibi, gönle işleyen bir güzellikte akıp giden ifâdeler mecmuasıdır.
Onun bütün Eserleri, İstanbul’da Erkam Yayınları tarafından ve Sâdık Dânâ müstear ismiyle yayınlanmıştır.
1- İslâm Kahramanları. Üç ciltlik bir eserdir. Birinci cildi Hz. Peygamber ve ashâbının cesâret ve kahramanlıklarını, ikinci ve üçüncü ciltleri ise Selçuklu ve Osmanlı döneminde yaşayan kahramanları anlatır. Bu eserin kaleme alınma gerekçesini Muhterem Üstâz şöyle beyan ederler:
“Muhtelif eserlerden istinsah ve ihtisâr ettiğimiz mevzûları, bu kitabımızda sizlere arzediyoruz. Hepimiz için iyi bir refik (arkadaş) olacağını umarız. Çünkü günümüzde bu eseri okumaya çok ihtiyaç olduğu kanaatinde olduğumuz için, kahramanlık derleyen eserlere müracaat edildi. Cenâb-ı Hakk’ın izni ile verimli neticeler alındı. Bu kitaptan kadın-erkek, genç-ihtiyar, her meslek erbâbı istifâde edeceklerdir. Çünkü bunlar hayal mahsulü değil, tarihe mal olmuş hakiki kahramanlık ve fedâkârlık menâkıplarıdır.
Sebat ederek okunduğu takdirde, o kahramanların hayatını okudukça, onlara karşı, sevgimiz, takdirimiz tezâyüd eder, onların o tertemiz Hak uğrunda mallarından, canlarından geçtiklerini görür ve bu sayede gönlümüzde onlar gibi şerefli bir hayatı düstûr edinme arzusu belirir. Zaman gelir bu okuduğumuz menâkıplardan içimizde huzur hâli teessüs eder. Korku kalpten çıkar, icap ederse din ve vatan uğruna ecdâdımız gibi, canımızı, malımızı seve seve fedâ etmeye hazır olmuş oluruz”[3].
2- Altınoluk Sohbetleri. Altı kitaptan oluşan bir eserdir. Altınoluk Dergisi’nde aylık olarak yayınlanan makâlelerinin toplanmış hâlidir. Zikir, istikâmet, sabır, şükür, edep, tevbe, misâfirperverlik, Allah için sevmek, güzel ahlâk, merhamet, hizmet, ana-baba hakkı, cömertlik, tevekkül, temkîn ve telvîn, gözyaşı, çocuk terbiyesi gibi ahlâkî ve tasavvufî konuları ihtivâ eden yazılarından oluşur. Müellif rahmetullâhi aleyh, bu yazıların önemi ve hazırlanışı ile ilgili olarak takdim yazısında şöyle buyururlar:
“Bu eser, muhtelif mevzuları ihtiva etmektedir. Âyet-i kerime, ehâdis-i şerife ve Hak dostlarının yazılarından ve nasihatlerinden istifâde edilmiştir. Fakir, bu yazılarımı, büyük bir ihlâs, aşk ve vecd içinde, Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin rızâsını talep ve din kardeşlerimize bir hizmet gayesi ile kaleme aldım. Elhamdülillah bir noktasını bile abdestsiz olarak yazmadım.
Bu eserdeki konular, zihinlerimizi işgal eden tereddütleri giderdiği gibi, o bahislerde bilgi sahibi de olmuş oluruz inşaallah. Bu kitabdaki mühim konular, diğer eserlerde ya pek kısa olarak ele alınmış veyahut da selâhiyetli bilgili şahıslar tarafından gayet tafsilâtlı, Osmanlıca yahut da Arabca olarak eski harflerle neşredilmiştir. Zamanla Türkçemizin hayli istihâle ve değişikliklere uğratılması bakımından, ne yazık ki bugünkü genç neslimiz, yavrularımız, bu eserleri okuyup da istifâde edemiyor, okusa da lisanın yabancısı olduğu için anlayamıyor kanaatindeyim.
Bu yazılardan istifâde edebilmek için, geniş zaman ayırmalı, muhtelif zamanlarda acele etmeden, sükûn ve huzur içinde dikkatlice okuyup öğrenmeye gayret edilmelidir”[4].
3- Sultânü’l-Ârifîn eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu. Mürşidi, Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Efendinin hayatı, ahlâkı ve tanıyanların dilinden bazı hâtırâlarını ihtivâ eden bir eserdir. Bu eseri kaleme alma sebebini Mûsâ Efendi -kuddise sirruh- kitabın takdiminde şöyle beyan buyurur:
“Bu mühim yazı dizisini kaleme almamıza cür’et etmek mecburiyetinde kalışımızın sebebi, gerek hâlihazırdaki gerekse istikbaldeki nesle büyük bir Allah dostunu tanıtmak, hakiki mürşid-i kâmillerin ne olduğunu bildirmek ve sevdirmektir. Yoksa bizim yazabildiğimiz deryadan bir katre mesâbesinde bile değildir”.
4- Allah Dostunun Dünyasından – Hacı Mûsâ Topbaş Efendi ile Sohbetler. Ömrünün son yıllarında (1996) kendisi ile yapılan ve peyderpey Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan röportajların bir araya getirilmiş şeklidir. Hayatı ve dünya görüşü ile ilgili en mühim bilgiler bu eserde bulunmaktadır.
Bu eserler hâricinde, küçük “cep boy” hâlinde yayınlanan Âhiret Hazırlığı, Tasavvuf -Mârifetullah, Hizmet İnsanı ve Âile Seâdeti isimli cep kitapları ise, Altınoluk Sohbetleri adıyla yayınlanan makâlelerden seçilmiş olup yeni ve müstakil kitaplar değildir.
Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-’un bütün eserleri, manevî yola sülûk eden ehl-i irfân için, -hem yolu doğru anlamak, hem de manevî yolculukta dikkat edilmesi gereken ölçüleri öğrenmek adına- büyük bir hazinedir. Bu eserleri büyük bir tazim ve edeple okuyanlarda, hem mâneviyat sevgisi ve coşkusu oluşacak, hem de büyük bir rûhâniyetin kudsî nefesleri gönüllerinde hissedilecektir. Muhterem müellifin şu duaları da okuyuculara ne güzel bir müjdedir:
“Ya Rab! Senden dileğim odur ki; zaif, miskin, kusurlarla dolu bu âciz kulunun derleyip topladığı bu yazıları okuyan mümin kardeşlerim istifâde edeler ve mucibi ile amel edeler ve Hak erenleri yolundan nasiplerini alalar. Lütuf, kerem, inayet, nusret, tevfik sendendir Allâh’ım”.
[1]. Mehmed Aslan, Bir Sultan Yaşardı Sultantepe’de, sh. 61-63.
[2]. Mehmed Aslan, Bir Sultan Yaşardı Sultantepe’de, sh. 62.
[3]. Sâdık Dânâ, İslâm Kahramanları, I, 6-7.
[4]. Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, I, 5-6.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Erkam Yayınları, Hâce Mûsâ Topbaş -Kuddise Sirruhu-