Kulları arasından dilediklerini seçip kendilerine “Allah Dostluğu” şerefini lütfeden ve onları Rasûlünün mânevî vârisleri kılan âlemlerin Rabbine nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!
En güzel kulluğun yegane örneği ve kıyamete kadar gelecek olan insanlığa ve tüm âlemlere bir âb-ı hayat iksiri olarak takdim edilen Habib-i Hüda Efendimize salat u selam olsun!
Muhterem okuyucularımız,
Elinizdeki eser, Sâhibü’l-Vefâ Mûsâ Topbaş Hazretlerine karşı, bir vefânın tezâhürü olarak, Muhterem mahdumları Osman Nuri Topbaş Üstazımızın hususi arzusu üzerine kaleme alınmıştır. Bu arzu, aynı zamanda, sevenlerinin gönlünde dolup taşan hissiyatın da tabiî bir tercümânı olmuştur. Kitap, bir yönüyle telif gibi görünse de, hakikatte hem Üstâz Hazretlerinin kendi eserlerinde, hem de sevenlerinin kaleminde ve lisanında, zaten yazılmış olan güzel bir hayatın, yeni bir tasnifle gün yüzüne çıkışından ibarettir.
Mûsâ Efendi Hazretlerinin, Üstâzı Sâmi Efendi Hazretleri hakkında yazdığı eserin mukaddimesinde buyurduğu gibi biz de diyoruz ki:
“Hakikatte Allah dostlarının insanlar tarafından övülmeye, senâ edilmeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü Ulu Mevlâmız Rabbü’l-âlemîn Hazretleri, onları sevmiş, derecelerini âlî eylemiş; onları seveni de kendisini seviyor saymış… Böyle bir eseri kaleme almamıza cür’et etmek mecbûriyetinde kalışımızın sebebi, gerek hâlihazırdaki, gerekse istikbaldeki nesle büyük bir Allah dostunu tanıtmak, hakiki mürşid-i kâmillerin ne olduğunu bildirmek ve sevdirmektir. Yoksa bizim yazabildiğimiz, deryadan bir katre mesâbesinde bile değildir”.
İbâdet hayatı, muameleleri, beşerî münâsebetleri, edep ve şahsiyeti, hizmet ve gayreti, seyr u sülûkü ve nihâyet irşâd hayatıyla, 20. yüzyılın parlak bir yıldızı olarak (1917-1999) yaşadığı dönemi aydınlatmış ve yüzyılın sonunda da, çok sevdiği Rabbine yüz akıyla vâsıl olmuş bir Allah dostu hakkında, ne söylense eksik kalacaktır.
Rabbin terbiyesine nâil olmuş ve O’nun esmâ, sıfat ve zâtî tecellilerine mazhar olmuş Hak dostlarının, her gönülde bıraktığı intibâ farklı farklıdır. Bu itibarla, aradığını burada bulamayan muhterem okuyucularımızdan istirhamımız, müellifi mazur görerek, kendilerinin gönül aynasında seyrettikleri fotoğrafa bakmaya devam etmeleridir. Ancak Mûsâ Efendi Hazretleri ve emsâli Hak dostlarının her fotoğrafının güzel olduğunu düşünerek de, aldığı manevî lezzeti daha da artırmak gayesiyle, onların her bir gönle düşen fotoğrafını görmeye azimli olmak, sevenlerinin bediî zevklerine derinlik katacaktır.
Mûsâ Efendi Hazretleri, içinde yaşadığı dönem itibariyle, çok farklı tecellilere şâhid olmuş bir gönül insanıdır. Ömrünün ilk yıllarında Cihan devleti Osmanlı yıkılmış ve yeni bir devlet kurulmuştur. Zaman zaman kargaşa ve değerler anaforunun içinden geçmiş, dönem dönem de güzel tablolar seyretmiştir. Elbette bu yaşananlar onun hayatında etkili olmuş, sabır ve şükür duyguları içinde, havf ve recâ dolu anlar yaşamıştır.
Yaşadığı coğrafya da onun kişiliğinde etkili olmuştur. Anadolu’nun bağrı sayılan Konya ilinin Kadınhanı ilçesinde dünyaya gelmiş ve ömrü, medeniyetler başkenti İstanbul’da ve İstanbul’un da Erenköy gibi seçkin bir muhitinde geçmiştir. İşi ve vazifesi gereği dünyanın birçok ülkesini görmüş ve özelikle Peygamber şehri Medîne-i Münevvere’nin mücâviri olmuştur.
Aile çevresi başta olmak üzere, ilim ve irfan muhitinin içinde nadîde bir gül gibi büyüyüp gelişmiştir. “Allah Teâlâ bir şeyin olmasını murad edince sebeplerini de hazırlar” sözünde de ifâde edildiği gibi, âdeta her şey, O’nun “İnsân-ı kâmil” ve “Mürşid-i Mükemmil” olmasına hizmet etmiştir. Hiç şüphesiz bu sonuçta, Üstâzı Mahmûd Sâmi -kuddise sirruh- Hazretlerinin müstesnâ bir rolü olmuştur.
O, hayatın içinde bir Mürşid-i Kâmil’dir. “El kârda gönül yarda” anlayışı içinde, “Ticaret ve alışverişin kendisini Allâh’ın zikrinden alıkoymadığı gerçek erlerden” (Nûr Sûresi, 37) biri olmayı başarmıştır. Hakk’a davet vazifesini, “herkese yâr olup, kimseye bâr” olmadan yürütmüş, alan değil, sürekli veren mübârek bir el olmuştur.
Hayatını, “zikr-i dâimî” diye de ifade edebileceğimiz “ihsan şuuru”[1] içinde geçirmiş, gerek Mevlâsı’na olan sevgi, tazim ve şükründe ve gerekse O’nun mahlûkâtına olan şefkat ve hizmetinde numûne-i imtisâl bir şahsiyet sergilemiştir.
Nihâyet bu fânî âleme “hoş bir sadâ” bırakarak, 16 Temmuz 1999’da bir Cuma vakti Refik-i âlâsına yani Mevlâsına yüz akıyla kavuşmuştur. Rahmetullahi aleyh.
***
Bu eseri kaleme alırken takip ettiğimiz usul hakkında da şunları ifade edebiliriz:
Öncelikle Muhterem Üstâzın kendi eserleri baştan sona taranmış ve ilgili bahisler not edilmiştir. Sonra da başta Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocamız olmak üzere Üstazın aile yakınlarının ve sevenlerinin, özellikle Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makale, röportaj ve hatıraları incelenmiştir. Üstâz Hazretlerinin eserlerinden istifâde ederken, çoğu zaman ifadeler aynen alınmış ve zaman zaman da telmih ve işâretlerde bulunulmuştur. İktibaslar yapılırken, aynı konu ile ilgili bilgiler bir araya getirilmiş ve bütünlüğü sağlamak için bazen ifadeler arasında takdim ve tehir yapma zaruretine düşülmüştür. Bu durumu belirtmek üzere de dipnotta kaynak gösterilirken, “bkz.” denilerek alıntının yapıldığı metinlere aynı dipnotta topluca işâret edilmiştir.
Eser hazırlanırken, zaman zaman aile yakınları ve çok yakınında hizmette bulunmuş büyüklerimizle ikili görüşmeler yapılmış ve kendilerinden istifâde edilmiştir. Bu vesileyle, muhterem mahdumları Osman Nuri Üstazımız ve Ebubekir Topbaş Bey başta olmak üzere, Mûsâ Efendi Hazretlerinin hayatta olan kardeşi Abidin Topbaş Beye, yeğenleri Ahmed Topbaş Beye ve diğer aile yakınlarına, hayatta iken yanından ayrılmayan hâdimleri İbrahim Çelik Bey ve özel arşivini bile istifâdemize sunan Abdullah Sert Beye en kalbî duygularla teşekkürlerimi arzederim. “Topbaşzâde Mûsâ Efendi” başlığı altında Muhterem Üstaza ait ilk biyografiyi kaleme alan Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ Beyin bu çalışmasından[2] ve Azerbeycan Milli Şâiri Mehmed Aslan’ın Mûsâ Efendi Hazretlerini konu alan “Bir Sultan Yaşardı Sultantepede” isimli kitabından da hayli istifâde ettim[3]. Kendilerine bu öncülüklerinden dolayı muhabbet ve hürmetlerimi arzederim. Mûsâ Efendi Hazretlerinin aile şeceresine yönelik araştırmalarıyla çalışmamıza önemli katkılarda bulunan Ömer Kayır Beye ve çalışma arkadaşı Selami Kurt Beye de teşekkür ederim. Bu arada hâtıralarını naklettiğim sevenlerine ve kitabın hazırlanmasında büyük bir fedâkârlık gösteren Ökkeş Kalay ve Fakih Turgut kardeşlerimize ve yine yazılan metinleri okuma lütfunda bulunan büyüklerimize ve dostlarımıza da şükrânlarımı arzederim.
Burada şu gerçeği de itiraf edelim ki, Mûsâ Efendi Hazretlerinin her seveninin gönlünde müstesnâ bir güzelliği ve hatırası saklıdır. Gönül isterdi ki, çalışmamız içerisinde bu güzelliklerin hepsine ulaşalım ve bunları tüm okuyucularımızla paylaşalım. Ancak buna ne zamanımız, ne de imkânımız olmuştur. Şu kadar var ki, hatıralarını bizimle paylaşmak isteyen dostlarımız, umumun istifâdesine medâr olacak hatıralarını bize gönderme lütfunda bulunacak olurlarsa, kitabın yeni baskılarında dikkate alacağımızı şimdiden belirtmek isterim.
Yüce Rabbimiz, Muhterem Üstâzımız Mûsâ Topbaş Hazretlerine rahmet eylesin. İnanıyoruz ki, O bugün, kendinden evvel ilâhî huzura vasıl olmuş sevdiklerinin yanındadır. Sevenlerinin gönlünde de kıyamete kadar “Sâhibu’l-Vefâ” namıyla anılmaya devam edecektir. Rabbimizden niyazımız, bizleri de o sevdiklerinin izinde, emânetlerine vefâ göstermeyi nasip ederek, tertemiz bir hayatla şereflendirmesi ve yüz akıyla huzuruna alıp o güzel dostlarının arasına almasıdır.
Dr. Âdem Ergül
Üsküdar-2007
[1]. “İhsan”, hadis-i şerifte: “Allâh’ı görüyormuşçasına ya da O’nun tarafından sürekli görüldüğü şuuru altında O’na kulluk yapmaktır” şeklinde tarif edilmiştir.
[2]. H. Kâmil Yılmaz, “Topbaşzâde Mûsâ Efendi”, İstanbul Evliyaları, II, 322-333, İhlas Gazetecilik, İstanbul 2003.
[3]. Kitap, Erkam Yayınları tarafından yayımlanmıştır. İstanbul 2004.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Erkam Yayınları, Hâce Mûsâ Topbaş -Kuddise Sirruhu-
Adem Ergül Bey’in kaleminden Sâhibü’l-Vefâ Hâce Mûsâ Topbaş -Kuddise Sirruhu -…
Takriz/“O Ne Güzel Kuldu!”
Önsöz
Giriş
A. Yaşadığı Dönem ve Çevre
B. Kadınhanı İlçesi ve Topbaşzâde Ailesi
Birinci Bölüm
A. Çocukluğu, Gençliği ve Eğitimi
1. Çocukluk Yılları
2. Aile Terbiyesi
3. Eğitimi – İlim ve İrfan Muhitiyle Ülfeti
4. Güzel Sanatlara İlgisi
B. Aile ve Ticarî Hayatı
1. Evliliği ve Aile Hayatı
2. Çocukları ve Çocuk Terbiyesine Verdiği Önem
3. Ticarî Hayatı
4. Ticari Hayatta Dikkat Ettiği Ölçüler
5. Tasarruf ve İktisada Riayeti
İkinci Bölüm
A. Manevî Eğitimi
1. İlim ve İrfan Ehline Muhabbet ve Hizmeti
2. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) İle Tanışması
3. Üstâzına Olan Sevgi, Saygı, Teslimiyet ve Hizmetleri
4. Manevi Kemâlât ve İrşad İcazeti
B. İrşad Hayatı
1. Mânevî Eğitime Verdiği Önem
2. Mânevî Eğitimde Dikkat Ettiği Ölçüler
3. Mânevî Eğitimde Usûl ve Üslûbu
4. Ferdî Kemâlâta Önem Vermesi
5. İçtimâî Hizmetlere Öncülüğü
6. Evrâd ve Ezkâr Titizliği
7. Sohbetleri
8. Seyahatleri
9. Eserleri
10. Mektupları
Üçüncü Bölüm
Örnek Şahsiyetinden Ana Çizgiler
A. Hilye ve Şemâili
B. İhlas ve İstikâmet Merkezli Bir Hayat
C. Tazim ve Şevkle Îfâ Edilen İbâdet Hayatı
D. Engin Sevgi ve Şefkati
E. Dasitânî Vefâsı (Sâhibü’l-Vefâ)
F. Din, Vatan ve Millet Aşkı
G. Ecdâda ve Tarihî Mîrâsa Saygısı
H. Aile ve Akraba Hukukuna Riâyeti
İ. Sehâveti ve İnfak Coşkusu
J. Tertip, Düzen ve İntizâmı
K. Fetânet ve Dirâyeti
L. İtidâle Riâyeti
M. Nezâket ve Zarâfeti
N. Rızâ ve Teslîmiyeti
Dördüncü Bölüm
A. Son Günleri ve Vuslatı
B. Vasiyeti, Nasihatleri ve Hikmetli Sözleri